Binasını Güçlendirmeyene Yargıtay’dan Kötü Haber


T.C. YARGITAY 

Hukuk Genel Kurulu

Esas:  2014/11-340

Karar: 2015/1250

Karar Tarihi: 22.04.2015

 

ALACAK DAVASI – CİVAR BİNALAR TEMİNATI KAPSAMINDA SİGORTALININ YAPTIĞI MASRAFLARIN SİGORTA ŞİRKETİNDEN TAHSİLİ İSTEMİ – KESİN HESAPLAMA YAPILAMASA DAHİ TAZMİNİ GEREKEN HASAR MİKTARINDA MAKUL BİR İNDİRİM YAPILMASI – DİRENME KARARININ BOZULDUĞU

ÖZET: Dava, inşaat sigorta poliçesiyle verilen “civar binalar” teminatı kapsamında sigortalının yaptığı masrafların davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir. Sigorta teminatı kapsamında bulunan çevredeki binaların gerekli güçlendirmeler yapılmaksızın inşa edilmeleri nedeniyle sigortalı inşaatın yapımı sırasında meydana gelen hasar miktarının artmasına etkilerinin bulunduğu bilirkişi raporuyla belirlenmiş durumda olduğundan gerçek hasar miktarının tespitinde bu hususun dikkate alınması zorunlu olup, zarar miktarının tespitinin kesin olarak yapılamaması nedeniyle tazminat miktarının yasa hükmü uyarınca mahkeme hakimince takdiren belirlenmesi gereklidir. O halde, kesin hesaplama yapılamasa dahi tazmini gereken hasar miktarında davalı lehine makul bir indirim yapılmasına işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

(818 S. K. m. 42, 44)

Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.05.2009 gün ve 2008/249 esas, 2009/248 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.09.2010 gün ve 2009/11880 Esas-2010/8964 Karar sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, müvekkilinin yapımını üstlendiği Silivri Belediyesi otoparklı çarşı inşaatı sırasında civardaki binalarda hasar oluştuğunu, davalı tarafından 3.kişi zararları için de sigorta güvencesi verildiği halde bu nitelikteki zararların giderilmesi için müvekkilince yapılan masrafların ödenmediğini ileri sürerek, şimdilik (468.847.033.000) TL’nin faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, iddia edilen hasarların poliçe düzenlenmeden önce meydana geldiğini ve sigorta güvencesi dışında kaldığını, poliçede muafiyet miktarı öngörüldüğünü, menfaattar gösterilen Belediye’nin muvafakatinin alınması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin verilen karar Dairemizce bozulmuş olup, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda yapılan keşif, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davacının yapmakta olduğu iş merkezi inşaatı nedeniyle çevre binalarda meydana gelen hasarların taraflar arasında imzalanmış olan 06.01.2003 tarihli poliçe kapsamında olduğu, poliçenin düzenlendiği tarihte mevcut olan şartların dikkate alınması gerektiği, bu sebeple deprem yönetmeliğine uygun güçlendirme yapılmış olsaydı meydana gelecek hasarın miktar, mahiyet ve kapsamı farklı olabilecek olsa da sigorta şirketi poliçenin düzenlendiği tarihte mevcut şartları dikkate alarak bu hususu öngörmesi gerektiği ve bu sebeple doğan zararın poliçe kapsamında olması nedeniyle karşılamakla yükümlü olduğu, hasar miktarının da hesaplanması için en uygun yöntemin yapılan harcamaların faturalandırılmış haliyle yapılan işler karşılaştırılması suretiyle makul bir harcama olup olmadığının dikkate alınarak faturaların göz önünde bulundurulması gerektiği, faturalar dikkate alınarak yapılan hesaplama sonucunda yapılan masrafın sigorta poliçesinde belirtilen 2.500 Doların karşılığı olan 1.384,37 TL düşüldükten sonra 423.376,56 TL olduğu anlaşıldığından bu miktar üzerinden davanın kabulüne muafiyet indiriminden sonra istenebilecek tazminatın 423.376,56 TL olduğu gerekçesiyle bu meblağın 16.07.2003 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Dairemizin her iki bozma kararında da yeni deprem yönetmeliği gereğince bina sahiplerince yapılmış olması gereken güçlendirmeler yapılmış olsaydı, davacının üstlendiği inşaat nedeniyle bu binaların aynı hasarı görüp görmeyeceği belirlenip sonucuna göre karar verilmesi istenmiş ve 26/02/2009 tarihli bilirkişi kök ve 06/05/2009 tarihli ek raporunda güçlendirme yapılmış olsaydı hasarların çapının, mahiyetinin ve kapsamının güçlendirme çalışmalarının mahiyetine bağlı olarak belirli ölçüde azalacağı belirtilmiş iken, kesin hesaplama yapılamasa dahi davalının bozma ilamları doğrultusunda kazanılmış hakkı olduğu halde davalı lehine makul bir indirim yapılmadan, deprem yönetmeliğine uygun güçlendirme yapılıp yapılmamasının sözleşme tarihindeki şartlar dikkate alınarak davalı tarafından mevcut şartların öngörülmüş olması gerekeceğinden aranmasının gerekmediği, deprem yönetmeliğine uygun güçlendirme yapılmış olsaydı meydana gelecek hasarın miktar, mahiyet ve kapsamı farklı olabilecek olsa da sigorta şirketi poliçenin düzenlendiği tarihte mevcut şartları dikkate alarak bu hususu öngörmesi gerektiği ve bu sebeple doğan zararın poliçe kapsamında olması nedeniyle davalının karşılamakla yükümlü olduğu gerekçesiyle bozma ilamlarındaki kazanılmış hak nazara alınmayarak hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, inşaat sigorta poliçesiyle verilen “civar binalar” teminatı kapsamında sigortalının yaptığı masrafların davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, iki bozma ilamı sonrasında verilen üçüncü kararda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 26.02.2009 tarihli bilirkişi kök ve 06.05.2009 tarihli bilirkişi ek raporlarında belirtildiği üzere çevre binalarda güçlendirme yapılmış olsaydı hasarların çapının, mahiyetinin ve kapsamının güçlendirme çalışmalarının içeriğine bağlı olarak belirli ölçüde azalacağının belirtilmesi nedeniyle kesin hesaplama yapılamasa dahi davalı lehine makul bir indirim yapılmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 42 nci maddesi uyarınca zararı ispat etmek davacı tarafın yükümlülüğünde olup zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.

Aynı Kanun’un 44 üncü maddesi; “Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.

Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.” hükmünü içermektedir.

Zararın varlık ve miktarının belirlenmesinde hakim, geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak, bunun için zarar miktarının gerçek verilere dayalı olarak hesaplanmasının mümkün olmaması gerekir. Hakimin buradaki takdir yetkisi, zararın ispatına ilişkin delillerin takdiriyle ilgilidir. Hakimin takdir yetkisi, ispat imkanının makul bir şekilde mevcut olmadığı yerde başlar (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2014, s. 725).

Öte yandan, ilke olarak hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanması mümkün değildir. Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına kendisi katlanmalıdır.

Zararı azaltmak ve zararın yol açtığı maliyeti düşürmek için önlem alması gereken sadece zarar veren değildir, zarar gören de bu maliyeti düşürmek için gerekli önlemleri almalıdır (Başak Baysal, Zarar Görenin Kusuru, İstanbul 2012, s.19).

Somut olayda, davacı müteveffa Faik Şehabettin Durmuşoğlu’nun kat karşılığı yapımını üstlendiği otoparklı çarşının inşaatı için sigorta poliçesi davalı tarafından tanzim edilmiş olup, “civar binalar” teminatı kapsamında sigortalının çevre binalarda meydana gelen hasarları gidermek için masraflar yaptığı ve bu çevre binalardaki hasarların sigorta teminatı kapsamında olduğu konusunda Yerel Mahkemeyle Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamakta olup tespiti gereken husus, tazminat miktarının belirlenmesi noktasındadır.

Yargıtay Özel Dairesi’nin ikinci bozma ilamından sonra alınan 26.02.2009 tarihli bilirkişi raporunda özetle; hasarların zaman bakımından sigorta kapsamında kaldığı, çevre binalarda güçlendirme yapılması durumunda hasarların çapı, kapsamı ve güçlendirme çalışmalarının mahiyetine bağlı olarak zararın belirli ölçüde azalacağı belirtilmiş durumdadır.

Ayrıca belirtilmedir ki, sigorta şirketleri sigortalılarına karşı ancak gerçek zarar miktarıyla sorumludurlar.

Zira zarar verenin ödeyeceği tazminat, gerçekleşen zararla sınırlı olup hiçbir zaman zararın azami miktarını geçemez (Fikret Eren, a.g.e., s. 724).

Bu itibarla, sigorta teminatı kapsamında bulunan çevredeki binaların gerekli güçlendirmeler yapılmaksızın inşa edilmeleri nedeniyle sigortalı inşaatın yapımı sırasında meydana gelen hasar miktarının artmasına etkilerinin bulunduğu bilirkişi raporuyla belirlenmiş durumda olduğundan gerçek hasar miktarının tespitinde bu hususun dikkate alınması zorunlu olup, zarar miktarının tespitinin kesin olarak yapılamaması nedeniyle tazminat miktarının yukarıda açıklanan yasa hükmü uyarınca mahkeme hakimince takdiren belirlenmesi gereklidir.

O halde, kesin hesaplama yapılamasa dahi tazmini gereken hasar miktarında davalı lehine makul bir indirim yapılmasına işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.04.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 
 

No comment

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir