Tarihin En Büyük Göç Hareketi! Onlar Mülteci! Peki Ya Hakları?


İç Savaş! Suriye! 5. Yıl!

Evet Suriye de İç Savaş başlayalı neredeyse 5 yıl oldu. Arap Baharının en büyük yansımasının görülmek istendiği Suriye’de; Muhalifler, 1971 den beri iktidarı eline bulunduran Beşar Esad’ı ve lideri olduğu Suriye Baas Partisi’ni gördükleri zulüm ve baskı karşısında iktidardan indirmek için ayaklanmaya kalmışmışlar ve Nisan 2011 de Esad’ın emriyle bastırılmak ve susturulmak istenen muhaliflerin üzerine ateş açılmak suretiyle ülke çapına yayılan bu durum İç savaşın başlamasına sebep olmuştur.

 Hiçbir dünya devleti iç savaşın bu kadar uzayacağını ve neticesinde tarihin en büyük göç hareketine şahitlik edeceklerini düşünememişler, düşünemedikleri gibi bunun planlamasını dahi yapmamışlardı.

Ülkedeki bu karışıklık ve iç savaş durumu sivil halkın da huzurunu bozmuş, korku ve paniğe kapılmalarına neden olmuştur. Bu korku ve panikle çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu insanlar Türkiye sınırına dayanmışlar ve Türkiye’nin açık kapı politikası ve misafirperverliğiyle bir an olsun rahatlamışlardır. Tabi ilk zamanlarda 100 binleri bulan mülteci akını için planlama yapan Türkiye daha sonra milyonları bulacak bu hareket için bir planlama yapmamıştı. Yapamazdı çünkü böyle bir akını Türkiye dahil hiç kimse beklemiyordu. Milyonları geçen bu hareket neticesinde Suriye’li mültecileri kapasiteleri dolan kamplarda tutmakta zorlanan Türkiye’nin, artık ülkenin her yerine dağılmalarına üstü kapalı da olsa izin vermekten başka çaresi de yoktu. Öyle de oldu. Ama iş burada bitmiyordu. Ülke Nüfusu 22 Milyona yakın olan Suriye’nin neredeyse yarısı göç halindeydi. Bu iş Avrupa ülkesi olan Türkiye’yi de aşmış Suriye’ye komşu bazı diğer ülkelerinde kapılarını açmasının ardından mülteciler Avrupa’nın da kapısına dayanmaya başlamışlardır. Daha önce olaylara izleyici sıfatıyla bakan diğer tüm Avrupa ülkeleri bir anda mülteci krizi ile karşı karşıya kalmışlar ve bu geçiş sürecinde mültecilere büyük zorluklar yaşatmışlardır.

Peki, öznesi dünyadaki en değerli varlık olan “İNSAN” olan mülteciler, gerçekten itilip, kakılıp, hor görülüp, tekmelenip dışlanmalı mıydı? Yoksa onlarında hakları var mıydı?

İlk olarak Birleşmiş Milletler Mültecileri Yüksek Komiserliği (BMMYK) ihdas edilmiştir. Bu kurul mültecilerin haklarını korumakla yükümlü olup sorunlarının çözümü için devletlerle iş birliği içinde çalışmaktadır.

Devamında bugün onları İNSAN yerine koymayan Avrupa ve dahi birçok devletin de ortaklığıyla hazırlanan Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi 1951 yılında imzalanmış ve tüm dünya da olduğu gibi Türkiye’de de 5 Eylül 1961 de Kanunlaşarak Yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmeye göre Mülteci; 1 Ocak 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişidir.

Taraf Devletler, bu Sözleşme hükümlerini mültecilere, ırk, din veya geldikleri ülke bakımından ayırım yapmadan uygulayacaklardır.

Bu bağlamda mültecilerin haklarına değinmek gerekirse;

*Baskı ve korku altında göç etmek zorunda kalan Mülteciler Yasa dışı yollardan bir ülkeye giriş yapsa dahi ilgili makamlara derhal başvurup haklı sebeplerini göstermeleri halinde haklarında ceza verilmeyecektir.

*Ulusal Güvenlik ve Kamu Düzeni sebepleri dışında sınırı dışı edilemeyeceklerdir.

*Menkul ve Gayrimenkul edinme hakkıyla kira ve diğer sözleşmelere taraf olma hakkı yabancılara sağlanan haklara yakın şekilde düzenlenecektir.

*Fikri ve Sinai Haklar bağlamında (buluş, marka vs) ülkelerin kendi vatandaşlarına sağladığı haklardan yararlanabileceklerdir.

*Siyasi amaç ve kar amacı taşımayan dernekler ile meslek sendikaları bakımından, yabancılara uygulanan muamele uygulanacaktır.

*Hukuk Mahkemelerine serbestçe müracaat edebilecekler, adli yardım haklarından vatandaşlar gibi yararlanabileceklerdir.

*Çalışma hakkı bakımından yabancılara uygulanan hükümler uygulanacaktır.

*Tarım, sanayi, küçük sanatlar ile ticaret sahalarında kendi işyerlerini açabilecekler ve sanayi, ticari şirketler kurabileceklerdir.

*Yetkili Makamlarca tanınan diplomalarındaki mesleklerini yapmalarında yabancılara uygulanan statü uygulanacaktır.

*Mültecilere vatandaş gibi muamele edilecektir.

*Temel Eğitim konusunda vatandaşa uygulanan muamelenin aynısı uygulanacaktır.

*Sosyal yardım konularında vatandaşa uygulanan muamelenin aynısı uygulanacaktır.

*İş ve Sosyal Güvenlik hakları ile İş kazası tazminatları bakımından vatandaş ile Aynı muameleye tabi tutulacaktır.

*Ülkede istediği yerde yaşama ve seyahat özgürlüğü hakkı.

*Mültecilerin yanlarında getirdikleri değerli varlıkları dilerlerse başka bir ülkeye nakli konusunda izin verilecektir.

*Vatandaşlığa alınmaları her türlü imkan ölçüsünde kolaylaştırılacaktır.

Mültecilerin Cenevre Sözleşmesi kapsamında yukarıda bahsedilen hakları olduğu gibi her mültecinin, bulunduğu ülkeye karşı, özellikle yasalara, yönetmeliklere ve kamu düzenini için alınan önlemlere uymayı öngören yükümlülükleri vardır.

Son olarak değinmekte fayda görüyorum ki; Savaşlar olmasın! Hiç kimse zulme uğramasın! Kimse ülkesini, vatanını, toprağını, şehrini, mahallesini, semtini, sokağını, eşini, dostunu terk etmek zorunda kalmasın. Filler tepinirken çimenler Ezilmesin!

Avukat Süleyman Türk

 
makale sayfa 1 makale sayfa 2

No comment

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir